Mutlak övgüye layık olan sadece Allah’tır: Hamdele
Allah’ın insanlığa gönderdiği son mesajları ihtiva eden son ilâhî kitap Kur’ân-ı Kerim Allah’a hamdederek başlamaktadır. Fâtiha suresi bizlere her başlangıcın nasıl olması gerektiğini, hamdederek Yüceler Yücesi ile sağlam bir bağ içinde bunmamamızı öğretmektedir.
Hamd; güzel ve üstün özellikleri ortaya, övmek, sena etmek, tazim etmek, şükretmek gibi anlamlara da gelmektedir. Allah’ın güzel ismlerinden biri olan Hamîd de hamdetmeden türetilmiştir. Peygamber Efendimizin ismi Muahmmed, onun lakpları Ahmed ve Mahmud da yine hamd gelimesinden türemedir.
Kur’ân-ı Kerim’in Fâtiha dışında Kehf, Sebe gibi sureleri de Allah’a övgü ifade eden “el-hamdü” ifadesiyle başlamaktadır. Hazreti İbrahim, kendisinden ihtiyarlık döneminde bahşedilen iki yavrudan dolayı Allah’a “elhamdü lillâh” diyerek övgü ve tazimde bulunmuştur. Hazreti Davud ve Hazreti Süelyman peygamberler de kendilerine lütfedilen ilim nimetinden dolayı Allah’a hamdetmişlerdir. Bu hususları Kur’ân bize öğretmiştir.
Peygamber Efendimiz de her vesileyle günde yüzlerce defa hamdetmiştir. Bizlere de hamdetmenin önemini anlatmıştır. O, yemekten sonra, konuşmadan önce, namazdan sonra, uykudan kalkınca, güzel elbise giyince vs. hamdetmenin önemini uygulayarak göstermiştir.
Hamdetmek, sadece nimetlerden, rahatlıktan dolayı yapılmaz. Zor ve sıkıntılı zamanlarda da yapılır. O yüzden Peygamberimiz kötü bir şeyle karşıalştığında “elhamdülillâhi alâ külli hâl”, “her durumda Allah’ı saygıyla överim” demiş ve dememizi istemiştir.
İslâm Büyüklerine göre, dilin hamdi “elhamdülillâh” demektir. Kalbin hamdi ise iman etmektir. Vücudumuzdaki organların hamdi ise Allah’ın emirlerine itaat etmektir. Aklımızın hamdi ise Allah’ın kitabî ve kevnî ayetlerini, işaretlerini tefekkür etmektir. Hayatımızın hamdi de Allah’ın yolunda yürüyüp sonuna kadar orada kalmaktır.
Cuma öğleden sonra dini konulardaki sohbetimizde Vedat Ahmet ile birliktesizniz.
Cuma öğleden sonra dini konulardaki sohbetimizde Vedat Ahmet ile birliktesiniz.
Bir zamanlar sıra dışı bir semt vardı. Şehirdeki yaşamı birbirine bağlayan Dvoretsa( Kraliyet Sarayı) ve tren istasyonu arasındaki ana yolda bulunduğu için Eski Sofya buradan başlıyordu. Bu alanda insanlar yalnızca buluşup sohbet etmekle kalmadı, aynı..