Günün Programı
Yazı Boyutu
Bulgaristan Ulusal Radyosu © 2024 Tüm hakları saklıdır

Cuma öğleden sonra

Photo: BGNES

Peygamberimize bağlılığın adı: Salât ü Selâm

Allah Teâlâ varlıkları üstünlük bakımından derece derece yaratmıştır. İnsanlar, melekler, hayvanlar, bitkiler… Bu türlerin içinde de üstünlük bakımından derecelendirme yapmak mümkündür, hatta gerekir. Meselâ insanlar arasında peygamberler, peygamberler arasında ise son peygamber Hazreti Muhammed sallâllâhu aleyhi vesellemin konumu apayrıdır. O, bütün yaratıkların en üstünüdür, hatta kâinatın yaratılış sebebidir. Peygamber Efendimizin fazilet ve üstünlüğünü en açık bir şekilde hatibin Cuma namazında minbere çıkarken “innallâh ve mlâiketehû” diye başlayan ve okuması adet olmuş şu ayet-i kerimede okumaktayız: “Muhakkak ki Allah ve melekleri Peygamber’e salât ederler. Ey îmân edenler, siz de O’na (içtenlikle) salât ü selâm edin!”

Allah Teâlâ, meleklerin, bundan da öte kendisinin bile Muhammed aleyhisselâma salât ettiğini, Onu saygıyla andığını ifade etmiş bulunmaktadır. Ve ardından bütün inananların İki Cihan Güneşine salât ü selâm etmelerini emretmektdir.

Aslına bakılırsa, bütün kâinat Onu selâmlamaktadır. Biraz Peygamber Efendimizin hayatını, siyerini okuyacak olursak, ağaçların, çakıl taşları ve buna benzer cansız varlıkların da Onu selamladığını görürüz.

Peygamber Efendimize salât ü selâm getirmek mümin olan herkesin boynunun borcudur. İslâm âlimleri bunun insanın hayatında en az bir kere getirilmesinin vacip olduğunu belirtmişlerdir. Ancak daha fazla getirmek sünnettir ve Peygamber Efendimizin, dolayısıyla Allah Teâlâ’nın sevgisine nail olma vesilesidir. Bu hususu Gönüller Sultanı Efendimiz bir hadis-i şerifinde çok güzel bir şekilde dile getirmiştir: “Kıyamet gününde bana en yakın olanınız, bana en çok salât ü selâm edeninizdir.” Bir Müslüman, bir mümin için Rasûlüllahayakın olmaktan daha büyük bir lütuf ve ihsan olabilir mi?!

Salât ü selâm bizi daima Peygamber Efendimizle irtibatlı halde tutacak, bu sayede kendimizi Onun huzûr-ı rûhânîsinde hissedeceğiz ve hayatımızı bunun gerektirdiği şekilde düzenleyeceğiz. Dolayısıyla Peygamber Efendimize salât ü selâm etmek, manevî yükselişimiz açısından çok önemlidir ve ihmal edilemez bir rûhî gelişim vesilesidir. Hadis-i şerifi zaten şöyle yorumlayamak mümkündür: Rasûlüllâhın ismini dilinden ve gönlünden düşürmemek ve Onun sünnetini yerine getirmek suretiyle bu dünyada iken Ona yakın olabilen, ahirette, kıyamet gününde de Onun yakınında, halkasında olacaktır.

Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimize salât ü selâm getirmeyle ilgili ilginç bir olay nakledilmektredir. Şöyle ki: Bir gün Allah Rasûlü, hutbe okumak üzere minbere doğru yönelir. Alışılmış olandan farklı olarak minberin ilk basamağındayken sessizce dua eder ve yüksek bir sesle “âmîn” der. Daha sonra diğer basamakta yine sessizce dua eder ve aşikâr olarak “âmîn” der. Son basamakta aynı şekilde dua eder ve yine açıktan “âmîn” der, daha sonra hutbesini îrâd eder ve minberden iner.

Durumu hayretle karşılayan sahabeler Peygamberimizin dua ve “âmîn” deyişinin hikmetini sorarlar. O da durumu şöyle izah eder: “İlk basamakta iken ‘Allahım! Ramazan ayı gelip de oruç tutmayana lânet olsun’ dedim ve ardından ‘âmîn’ dedim”, buyurur. “Sonraki basamakta ‘Allahım! Anası babası yanında ihtiyarlayıp da onlara bakmayana, göz kulak olmayana, onlara karşı gelene lânet olsun’ diyerek ardından ‘âmîn’ dedim”. “Son basamakta iken de ‘Allahım! Benim ism-i şerifimi duyup da bana salât ü selâm etmeyenlere lânet olsun’ dedim ve akabinde ‘âmîn’ dedim”.

Efendimiz aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm hiç bir zaman nefsi için beddua etmemiştir, Taif olayı gibi en zor durumlarda bile… Ama gördüğünüz gibi, zikredilen üç hususta O  beddua etmiştir. Bunun hikmeti ise, insana bahşedilen üç önemli nimeti reddetme, elinin ardıyla geri tepme durumundan kaynaklanmaktadır. Konumuzla alâkası sebebiyle önemli olan ise Peygamber Efedimizin adı duyulup da Ona salât ü selâm getirmeme aymazlığının cezasıdır; bizzat Allah ve melekleri, hatta bütün kâinatın kendisine salât ü selâm getirdiği Peygamber.

Öyle küçük görünen şeyler vardır ki, hakikatte çok büyüktür, eşsizdirler. Bazen kükremiş alevleri dindirecek güçte olurlar. Merhum Süleyman Çelebi Mevlid-i Şerîf’inde bu hususa güzel bir şekilde işaret etmektedir:

Ger dilersiz bulasız oddan necât

Aşk ile derd ile deyin es-salât

Dillerimizden salât ü selâm, gönüllerimizden îmân ve sevgi eksik olmasın! 




Последвайте ни и в Google News Showcase, за да научите най-важното от деня!

Kategorideki diğer yazılar

Çar III. Boris doğumunun 130. yıldönümü münasebetiyle Sofya’da sergi

Ulusal Tarih Müzesi’nin, merkez lobisinde Çar III. Boris’in doğumunun 130. yıldönümüne adanan “Çar III. Boris Şahsiyet ve Devlet Adamı” başlıklı sergi açılac ak. Sergide, Çar Boris’in yaşam yolunu gözler önüne seren, Bulgaristan tarihi için..

Eklenme 03.10.2024 05:40

Cuma öğleden sonra

Cuma öğleden sonra dini konulardaki sohbetimizde Vedat Ahmet ile birliktesiniz.

Eklenme 27.09.2024 14:05
Bulgaristan'ın bağımsızlığının ilan edildiği Veliko Tırnovo'daki Tsarevets Tepesi'nde bulunan anıt levha

1908’de ülkemiz tam özgürlüğe kavuştu

1908 yılının 22 Eylül tarihinde Bulgaristan’ın bağımsızlığı ilan edildi. Bulgaristan’ın tarihinde tek başına gerçekleştirilen en cüretkâr eylem olan Doğu Rumeli ile Bulgaristan Prensliği’nin Birleşmesi’nden otuz yıl sonra Bulgarlar bir kez..

Eklenme 22.09.2024 05:15