İki yıldır süren salgın ve bir aydan uzun süredir devam eden savaş faaliyetlerinden sonra stres seviyenizin yükselmesi son derece normaldir. Bu konu hakkında, başarılı bir psikolog olmasının yanı sıra, Şumen Üniversitesi “Piskopos Konstantin Preslavski” de akademik kariyere de sahip olan Doç. Sevcihan Eyübova’dan tavsiye ve yorum talebinde bulunduk. Kendisine ülkemizdeki stres seviyelerinin yüksek olup olmadığını sorduk ve şu cevabı aldık:
“Tüm dünyayı etkisi altına almış olan salgın veya savaş gibi küresel olaylardan bahsettiğimizde, güvensizlik ve stres olması doğal bir süreçtir. Görünürde savaş iki ülke, Rusya ve Ukrayna arasında, ancak görünmez bir şekilde hepimiz savaşa dahiliz. Kiminin orada yaşayan akrabaları, birlikte iş yaptığı ortakları var ve onlarla irtibat halinde olmaları gerekiyor. Salgın seyahatleri sınırladı, hayatın ritmini bozdu, normal şeylere engel oldu. Eskiden yolculuk etmek konusunda, akrabalarımızla buluşmak, aylar veya yıllar sonrası için planlar yaparak ne kadar özgür olduğumuzun farkında bile değildik. Birkaç yıldır genel bir belirsizlik içinde olduğumuzu söyleyebiliriz. İnsanlar, dünyaya bir bütün olarak, her zamankinden daha fazla bağlı olduklarını anladılar. Stres seviyeleri sadece bizim ülkemizde yüksek değil, onlar dünya genelinde böyle, çünkü şu ana kadar birbirimize ne kadar bağlı olduğumuzu fark etmedik“, diye açıkladı Doç. Eyübova.
Uzman insanların kendilerini tehlikede hissettiklerinde farklı şekillerde tepki verdiklerini şu sözleriyle anlattı:
“Doğal olarak hiç kimse hasta olmak istemez, elbette hiç kimse bu tür askeri harekata maruz kalmak istemez. Böyle bir tehlike ve güvensizlik söz konusu olduğunda, insan kendini korumaya çalışır, farklı tepkiler verir, hatta bazı kişiler son derece agresif tepkiler de verebilir. Bazen bize hastalık bulaştıracakları korkusuyla yakınlarımızla görüşmek istemeyebilir veya aynı tedirginlikle işe dahi gitmekten kaçınabiliriz. Tahammül edilemeyen, dayanılamayan bir belirsizlik var ve bu yüzden stres çok yüksek seviyelere çıkabiliyor. Ancak hoşgörü penceresini belirli sınırlara kadar genişletebilecek insanlar da var ve onlar yardım elini uzatabileceklerini, yardımcı olacaklarını söylüyorlar. Yorum, tepki, davranış veya birini reddetme olarak, saldırganlığın farklı yüzlerini görüyor olsak dahi, aynı zamanda bir empati dalgasını da gözlemlediğimiz aşikar“ dedi psikolog.
Hayırseverlik faaliyetlerine değinen uzman, stresin insanları daha sosyal hale getirdiğini söyledi:
“Birçok insan, bir kurum veya vakıf aracılığı ile değil de kendi başlarına hayırseverlik gibi faaliyetleri başlatarak bir araya geliyorlar. Eminim hepimizin çevresinde komşularına veya iş arkadaşlarına, tamamen insani bir şekilde yardım eden birçok insan var. Bir taraftan insanın saldırgan davranması kendini koruma tepkisinin bir parçasıysa, diğer taraftan da stres bizi çok daha sosyal hale getirebilir“, dedi Doç. Eyübova ve gözlemlediği ilginç bir durumdan bahsetti:
“Çok ilginç bir durum söz konusu, şu anda birine yardım etmek amaçlı bir araya gelen insanlar, gönüllüler, bir anda görünüşe göre hiçbir şey yapmayan insanlara karşı saldırgan davranış sergilemeye başlıyorlar ve “nasıl olur da tepki vermezsiniz, nasıl olur da görüş bildirmezsiniz” şeklinde davranış sergiliyorlar. Aynı zamanda hepimizin bilmesi gereken şey, söz konusu salgın ve savaş olunca, ön safhalarda olanlar diye bir şey yok, çünkü olanlardan hepimiz etkilenmekteyiz” dedi uzman.
“Bir insanın fikir beyan etmemesi, aslında saldırganı desteklediği anlamına gelir” diye toplumda yaygın olan bir algı var. Bu konu hakkında Doç. Sevcihan Eyübova’nın yorumu şöyle:
“Bir kişinin görüşünün önemli olmadığını veya hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini söylemiyorum. Ancak bazen kişinin ne söylediği değil de, ne yaptığı önemlidir. İnsanlarla bu iletişim modelini kullanarak konuşmaya çalışırsak, yani onları eleştirerek iletişime geçersek, aynı eleştirel davranışla veya saldırganlıkla karşı karşıya kalabiliriz. Bu kişi kendini savunmak isteyecek ve “beni zorlama, şu anda kendimi zorlanmış hissediyorum” diyecektir. Bunun yerine yapmamız gereken her bir bireyin kapasitesine, ne yapabileceğine odaklanmak. Ayrıca herkesin fikir sahibi olması şart değil” dedi psikolog.
Bu zor zamanlar, her birimizin hem en iyi, hem de en kötü taraflarını ortaya seriyor. Ülkemizde bir yandan kendi başlarına hayırseverlik faaliyetleri başlatanları, diğer yandan da saldırganı destekleyen insanları görmek mümkün.
„Saldırganla özdeşleşmek, korkunun yarattığı bir tepkidir. Kendini bu şekilde korumak istiyorsun. Saldırgan davranarak kendini savunuyorsun veya daha güçlü biriyle özdeşleşiyorsun. Güçlünün yanında yer alıyor ve böylece sakinleşiyorsun. Ancak saldırganla özdeşleşiyor olman seni koruyacağı anlamına gelmez. Psikolojik açıdan bakıldığında insan, bu şekilde güç ve psikolojik koruma kazandığına ve bu kötü durumla başa çıkmanın güvenli yolunu bulduğuna inanır. Tabii ki, bu durumlarda elimizden geldiğince yardımcı olmak, çok daha insancıl ve çok daha olgun mekanizmadır“, dedi Doç. Eyübova ve olgun savunma mekanizmaları hakkında devamında şunları söyledi:
“Saldırganla özdeşleşen insanlar, olgunlaşmamış savunma mekanizmalarına başvururlar. Hepimizin bildiği olgun savunma mekanizmaları, örneğin bir mizah anlayışıyla, fedakarlıkla, yardımseverlik adına yapılabilecek tüm fırsatları kullanarak hayatın gerçeklerini bir nebze de olsa hafifletmeye çalışmak. Bunu başarabilen insanlarla yapmış olduğum konuşmalardan anladığım, tüm dünyayı saran bu güvensizlik durumunda, paylaşılan acı ve yapmış oldukları küçük bir yardım olsa dahi, kendilerini daha iyi hissetmelerine yardımcı oluyor” dedi uzman.
Peki insan ruhsal dengesini nasıl koruyabilir?
“İnsanın kendini koruyabileceği yöntemlerden biri de, gerçeği inkar etmektir. Örneğin kötü bir haber verilmesinde, çatışmanın meydana geldiğini veya çatışmanın arttığı bilgisini duymak istemeyen biri, kendini savunmaya alır. Aynı zamanda kişinin böylece güçlerini organize ettiği tabirini de kullanabiliriz. Kendini soyutlama, balon içerisine kapatma veya hayali bir dünyada yaşamak gibi inkar tepkileri, ne yazık ki başlangıçta her ne kadar başarılı olursa olsun, uzun soluklu olmamaktadır. Gerçekleri, savaş olduğunu, salgın olduğunu inkar edemeyiz” dedi Doç. Eyübova.
İnkarın stresle başa çıkmanın bir yolu olduğunu anladığımızda biraz daha anlayışlı olmamız gerek.
“Eminim her birimiz bunu tecrübe etmiştir. Örneğin okulda sınav olacağını biliyorsun ama ders çalışmamışsın ve aynı zamanda düşük not almak istemiyorsun. Öğrenciler bu durumda ne yapar, dersi asar. Bunu bir örnek olarak vermek istedim, çünkü hepimiz gün boyu bu tür davranışlar sergiliyoruz. İnsanın davranışları karmaşık bir şeydir. Ayrıca inkar etmenin, size özgü bir şey olmadığına inanıyorsanız, yanıldığınızı söylemeliyim. Psikolojimizin kullandığı savunmalar kalkan gibidir. Her birimizde böyle birçok kalkan vardır. Ve bana göre, gündelik hayatımızda ne kadar çok koruyucu mekanizma kullanırsak, o kadar daha sağlıklıyız demektir” dedi psikolog.
Ruhsal açıdan kendini en iyi savunmayı başaranlar kimlerdir?
“Bu kişiler salgının ilk krizini atlatmayı başaran, antikırılganlık geliştiren, kendilerini ve çevredeki sevdiklerini nasıl destekleyeceklerine dair beceriler geliştirmiş olan kişilerdir. Bizler yakın çevremizdeki insanlara bağlıyız ve bu sistem ne kadar güçlü olursa, aramızdaki ilişki de bir o kadar güçlü olacak, antikırılganlık ta daha çok güçlenecek. Kısacası psikolojik olarak kendini en iyi savunmayı başaranlar, kendilerinde ve akrabalarıyla olan ilişkilerde antikırılganlığı yetiştirmeyi başaranlardır” dedi psikolog Doç. Sevcihan Eyübova.
Söyleşinin tamamını buradan dinleyebilirsiniz:
Kaynak: BNR-Şumen Radyosu, Stoyan Stoyanov’un röportajı
Düzenleme ve çeviri: Bedriye Haliz
Foto: pixabay, özel arşiv, arşiv
Ülkedeki çocuklarda balık tüketme alışkanlığı yok. Her beş çocuktan biri balık yemiyor. Balık tüketmek, mutfak geleneğinin bir parçası değildir. Okullu çocukların beslenme alışkanlıklarına dair ulusal çapta düzenlenen temsili araştırma dan..
Tütün üreticileri bu yıl iyi rekolte alsa da alım kampanyası start almak üzereyken gözleri, sektördeki problemlerin masaya yatırılacağı Tütün Danışma Kurulu toplantısında. 2023 olduğu gibi şimdi 2024 yılı da olmak üzere arka arkaya ikinci..
Roma’dan daha eski bir kent, bir dünya şehri düşünün. Medeniyetler beşiği ve antik dönemlerden günümüze kadar gelen bir kültür ocağı! Onun adı Plovdiv! Büyük İskender’in babası 2. Filip tarafından 2. asırda kurulan kente Filipopolis adı..