BM Genel Kurulu 1999 yılında 25 Kasım gününü Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak ilan etti.
Kadınlara yönelik şiddet maalesef ülkemizde de gündemden inmeyen bir konu.
Aile içi şiddet, Gotse Delçev’te yaşayan ve mesleği öğretmen olan Şirin Salimova’nın yazdığı “Bir Avuç Hayat Bir Zerre Mutluluk” romanında ağır basan bir konu.
Kitapta biri 20. asrın başında, diğeri ise yaklaşık 100 yıl sonra olmak üzere farklı dönemlerde yaşayan iki kadın Emire ve Şenay’ın hayatları birbirine çok ilginç bir şekilde örülerek anlatılmakta.
Şirin Salimova, aile içi şiddet konusunda radyomuza konuşurken hayatın özellikle kadınlar için bazen acı dolu olabileceğini söyleyerek kitabın gerçek olaylara dayandığını belirtti.
“Emire halamın ablası ve kızı, aile içi şiddet sonucu hayatını yitirmiştir. Bu hikayeyi birileri abartılı zannedebilir, fakat benim anlattıklarım kurgu değil, gerçektir” diyen kitap yazarı şöyle devam etti:.
“ Kitapta iki hikaye birbirine örülerek anlatılmakta. Biri Emire halamın, diğeri de benim hayatım. Şenay karakterinde kendi hayat hikayemi paylaştığımı söyleyebilirim. Çok şey paylaştım, ama kitabın okuyanlar için çok ağır olmaması adına birçok çirkinlik ve gaddarlığı atladım”.
Uzun zaman aile içi şiddete maruz kalan Şirin Salimova, bu duruma neden katlandığını anlatırken şöyle konuştu:
“ Benim için gençken boşanmak opsiyonu yoktu. Annem, sineye çek, geçecek derdi. Ama geçmedi, çok daha kötü oldu. Eski eşime çok aşıktım ve bana yaptıklarına rağmen uzun yıllar sevmeye devam ettim. Bir gün sabrımın taşacağını, yeter diyeceğimi aklının ucundan bile geçmezdi. Aslında bunu deme cesaretini bulamadım. 28 yıl süren zor birlikteliğimizin sonunda ben bir gün ortadan yok oldum. Naylon bir poşete birkaç parça elbise koyarak kaçtım. Gotse Delçev’ten Sofya’ya, oradan da Bursa’ya gittim. Bursada 2 ay kaldım. Sonra İspanya'da bulunan erkek kardeşimi ile eşini aradım, onlar da “gel” dediler”.
Şirin Salimova, evini, ailesini ve yurdunu terketmek kararını nasıl aldığını paylaştı:
“Bu adamın yanında durarak kendime olan saygıyı kaybetmiştim. İki kızım var. Biri bir gün bana “Anne, hanginizin daha suçlu olduğundan emin değilim” deyince “Benim ne kusurum var” diye itiraz ettim. Kızım ise “Yanında durduğun için senin suçun daha büyük” dedi. Bu konuşma beni karar vermeye itti. İnsan zor durumda kalınca ormana giderek avazı çıktığı kadar bağırıp çağırmak ister ya, ben de bir yolu olsa da başka bir gezegene gitsem diyordum kendi kendime.”
Kadınlar şiddet kurbanı olduklarını nasıl anlar sorusu üzerine Şirin Salimova’nın cevabı şöyle oldu:
“Bunu idrak edemeyen kadınlar var. “Kocam beni sevdiği için kıskanıyor, dayak atıyor” diyenler var. Kesinlikle hayır! Sevgi acı değil, kanat verir insana. İnsan ailesi ve evi içinde başka hiçbir yerde olmadığı kadar rahat ve huzurlu olmalı. Bense hiç olmadım. Bir kapı kapanınca başka bir kapı açılır derler ya, ben bu kapıyı kapattıkça önümde yeni dünyalar açıldı. İspanya’da yanında çalıştığım aile, hikayemi öğrenince bana sahip çıktı. Aslında kitaba yaşadıklarımı da dahil etmem bu aile sayesinde oldu” diyen Şirin, ayrıntıları şöyle paylaştı:
“Ben Emire halamın hayatını anlatmak üzere kitap yazmakta olduğumu paylaşınca onlar kendi yaşadıklarımı da yazsam iyi olacağını söylediler. Ben de içime gömdüğüm ve son derece onur kırıcı olan bu olayları başkaları ile paylaşamam deyince, onlar bu şekilde diğer kadınlara yardım edeceğimi söylediler”.
Kitabı yazmakla, duygu ve düşüncelerinizi kağıda dökmekle yaşadıklarınızdan silkinmeyi başardınız mı sorusu üzerine Şirin Salimova şöyle konuştu:
Kitabın “Tevazu” başlıklı bir sayfalık son bölümünü yazıp defteri kapatınca büyük bir rahatlama hissettim. Kitabı yazmakla ve uzun yıllar İspanya’da kalmakla bütün bunlardan silkinebildim. Ama şöyle birşey de var, Gotse Delçev’e dönünce eski eşime rastlayabilirim diye ana sokağa çıkmam. Psikolojik olarak toparlandığımı söyleyebilirim. Ama korkmaya devam ediyorum, o hayatta olduğu sürece hep korkacağım”.
Uzun zaman şiddete maruz kalan ve yaşadıklarını yazdığı romana dahil eden kadın, aileleri içinde şiddet gören kadınlara şöyle seslendi:
“Ailesinde şiddet gören kadınlara bir dakika, bir saniye bile beklemeyip önce yakınlarından, gerekirse de kurumlardan yardım aramalarını söylemek isterim. Şiddet uygulayandan uzaklaşmak için bir yol bulsunlar. İçinde bulundukları durumu anlatsınlar. Çünkü şiddet uygulayan, evde dayak atarken güçlüdür. Dışarıdayken güçlü değildir. Çoğunlukla evin dışında nazik davranan, efendi görünen kişilerdir. Ses vermeden bu durumdan çıkmak mümkün değil. Aile içi şiddet, yemeği fazla tuzlu yaptın türünden azarlarla başlayıp örneğin eve dönen erkeğin karısına ayakkabılarını çıkarmasını istemesi ve ayakkabı bağlarını çözmek için çömelen kadının başına vurması ile devam eder. Daha ilk şiddet belirtileri ortaya çıkınca hareket etmek gerekir, yıllar geçince bu kısır döngüyü kırmak çok daha zor olur. Çünkü şiddet uygulayan, kurbanının ses çıkarmayacağını, uslu duracağını, gidecek bir yeri olmadığını bildiği için gittikçe daha gaddar olur”.
Şirin Salimova’nın şiddet olayları ne zamana kadar devam edecek sorusu üzerine yanıtı şöyle oldu:
“Biz susunca devam edecek. Geçmişte kadınların seçeneği yoktu. Boşanmak veya baba evine dönmek opsiyon değildi. Hayatları sineye çekmekle geçiyordu. Ama şimdi başka bir zamanda yaşıyoruz. Mücadele etmemiz gerekir. Kurumlar çalışmazsa, onların çalışmasını sağlamamız lazım. Ayrıca şiddetle ilgili yasalar var artık. Eğer susmazsak, aile içi şiddeti tamamen ortadan kaldırmasak bile çok sayıda kadının bu durumdan çıkmasına yardımcı oluruz. Böyle yaşamamak gerekir. Kimse şiddet görerek yaşamak zorunda değildir.”
Edirne Trakya Üniversitesi (TÜ) Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Yıldırım, 1878’den günümüze kadar Bulgaristan'dan Türkiye’ye göçler konusundaki çalışmasını BNR Türkçe Yayınlar Bölümünde “Sizden bize, Bizden size” programında..
Dağlarında, ormanlarında, meralarında yetişen bir birbirinden farklı ağaç, çiçek ve şifalı bitkiler sayesinde Avrupa’da en kaliteli ve çeşitli arı balı türlerine sahip ülkemiz Bulgaristan’da farklı bölgelerden farklı nesillerden..
İki kez Avrupa şampiyonu olan, Bulgaristan'a üç dünya madalyası kazandıran güreşçi Efrahim Kamberov ile Naim Süleymanoğlu'nu konuştuk. Kamberov, Naim ile hem spor sahalarında, hem hayatta yakın dostlukla bağlıydı. Bir şampiyondan bir şampiyonu..
Edirne Trakya Üniversitesi (TÜ) Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Yıldırım, 1878’den günümüze kadar Bulgaristan'dan Türkiye’ye..