İslâm dinine göre insan mükerrem, hürmet edilen ve saygın bir varlıktır. İnsanın saygınlığı, Allah tarafından yaratılmış olmasından kaynaklanmaktadır. İnsanın saygınlığı açısından kendi saygınlığını koruyup korumaması pek de önemli değil, o onu ilgilendiren bir mesele, diğerlerini ilgilendiren ise Cenâb-ı Allah’ın kendisine ruh üflemesidir. Saygınlığını can taşımasıyla kazanmaktadır insan. Ancak bu saygınlık sadece dünya ile sınırlı değildir, çünkü beden ölünce ruh ölmez, can kaybolmaz. Dolayısıyla insanın saygınlığı kıyamet gününe kadar devam etmektedir.
Meseleye böyle bakan İslâm dini, insana hayatta olduğu sürece saygı gösterilmesini istediği gibi, ruhunu teslim etmesinden, ölümünden sonra da insana saygı duyulmasını istemiştir. Bunun en açık ifadesini de Peygamber Efendimizin vefat eden bir gayr-ı müslimin cenazesi taşınırken saygıdan dolayı ayağa kalkmasında görmekteyiz.
Vefat edenin saygınlığını koruma, kendisine bir şekilde saygı gösterme birçok din ve kültürde söz konusudur. Ancak bu saygının ortaya konmasında bazı durumlarda aşırılıklar, gösterişler ve taşkınlıklar yapılarak insanın lâyık olduğu saygının ötesine gidilerek hem ölenin ruhu hem de ölen kişiye ruh vererek ona saygınlık kazandıran Yüce Yaratatıcının hatırı rencide edilmektedir.
Bu konuda İslâm dini orta bir yol izleyerek insanın yaratılışı itibarıyla var olan saygınlığını korumayı, ona vedatından sonra da makul bir saygı gösterilmesini emretmiş, bu saygıyı genel itibarıyla farz hükmü çerçevesine oturmuş, bazı davranışları da sünnet ve müstehap sınırları içerisinde bırakmıştır.
Allah’ın emriyle dünyaya gelen Onun emriyle dünya yolculuğunu tamamlayan insan, İslâmî hükümler gereğince sünnet üzere yıkanır, kefenlenir, cenaze namazı kılınır ve dualarla defnedilir. Defin işlemi, insanın dünyadaki son evi olan kabir denen ve insanın yaratılışı itibarıyla tanışık olduğu ve bir parçası bulunduğu kara toprağa verilerek yapılır.
Arapça bir ifade olan kabir, Türkçede kullanıldığı gibi, mezar ifadesi de kullanılmaktadır. Birden fazla kabrin olduğu yerlere ise kabristan veya mezarlık denmektedir. İnsanın gömüldüğü yer, insanın ödükten sonra ziyaret edildiği mekân anlamında kullanılan bu ifadelerden başka mezarlık anlamında çeşitli spesifik anlamlar taşıyan hikmetli, sembolik ve edebî ifadeler de kullanılmaktadır.
İslâm, mezarlıkların tevhit anlayışı içerisinde varlığını sürdürmesi, Müslümanlara dünya hayatının fanîliğini hatırlatacak şekilde bakımının yapılması kuralını koymuştur. Peygamber Efendimizin bizzat mezarlık ziyaretinde bulunduğu, kabirlerin ibret almak amacıyla ziyaret edilmesini tavsiye ettiği bilinen bir hakikattir. Bu bakımdan ümmet-i Muhammed mezarlıklara önem vermektedir, fakat bu aşırılığa kaçmamak kaydıyla faydalıdır, yoksa zararlı hâle gelir. İslâmî inanç esaslarından uzak bir sevgi, İslâm ahlâkı kurallarından uzak bir saygı ile mezarlıkların oluşturulması ve ziyaret edilmesi İslâm’ın tasvip etmediği bir şey olduğunu hiçbir Müslüman aklından çıkarmamalıdır. Bir diğer önemli husus da insan, can taşırken, hayattayken çok daha değerlidir. Dolayısıyla mezarlıklara gösterilen ilgi ve saygıyı, mezarlıkta yatanlara oraya gitmeden önce göstermek öncelikli ve erdemlidir.
Foto: İstanbul Galata Mevlevihanesi22 Eylül 1908'de Prens I. Ferdinand, bağımsızlık bildirgesi ile Bulgaristan'ın bağımsızlığını ilan etti ve böylece Üçüncü Bulgar Çarlığı'nın temellerini attı. Bu tarihi olay eski başkent Veliko Tırnovo'da Kırk Azizler Kilisesi’nde gerçekleştirildi, Prens..
Cenâb-ı Allah, İslâm dinini insanlara kendi aralarından seçtiği kul ve peygamber Hazreti Muhammed vasıtasıyla tebliği etmiştir. Onun etrafında yetişen ve her biri yıldız misali olan ashabı, kendisinden öğrendikleri ve gördükleri İslâmî ilke, değer ve..
İslâm dini , eğitime çok büyük önem vermektedir. Çünkü potansiyel olarak güçlü bir şahsiyete sahip olan insanın şahsiyetini inşa etmesi, özünü koruması, değerlerle donatılarak toplumun değerli bir ferdi olması eğitimle olur. İslâmiyet, eğitimi..